derslercix

ilginc Cografya Bilgileri

İlginç Coğrafi Bİlgiler
Başlık İlginç Coğrafi Bİlgiler
Açıklama İlginç sorular ve cevapları.
Ek seçenek: 1  
Ek seçenek: 2  
Ek seçenek: 3  
Ek seçenek: 4  
Ek seçenek: 5  
Ek seçenek: 6  
Ek seçenek: 7 [Uzun metin için alanı uzat]  
Gönderen Admin
JEOLOJİDE DÜNYANIN EN YAŞLI KAYACININ İSMİ NEDİR? TEŞEKKÜRLER 

Dünya'da şu ana kadar bulunan en yaşlı kayaç, metamorfik yani başkalaşım kayacı olan Acasta Gnaysları'dır.Kanada'nın kuzeybatısında bulunan Great Slave Lake yakınlarındaki Acasta Gnays kompleksi'nin 4.03 milyar yıl yaşında olduğu radyometrik tarihlendirme yöntemi ile hesaplanmıştır

Kayaç döngüsü nedir? 
Yerkabuğunu oluşturan 3 temel kayaç türü vardır.Bunlar;magmatik kayaçlar,tortul kayaçlar ve başkalaşım kayaçlarıdır.Ancak bunlar,oluştukları günden bugüne kadar geçen zamanda birçok değişikliğe uğramışlardır. Yani her ne kadar bulundukları yerde hiç hareket etmeden dursalar da, her biri çok uzun yıllardır süren bir değişikliğin parçasıdırlar. Kyaçların oluştukları günden bu yana devam eden ve farklı tür kayaçların doğal yollarla birbirine dönüşmesini açıklayan bu sürece "kaya döngüsü" denir. Kaya döngüsünü devam ettiren şey ise doğal olaylardır.
Şimdi gelelim bu serüvenin nasıl başlayıp ne şekilde devam ettiğine:
Yeraltındaki magmanın soğumasıyla oluşan magmatik bir kayaçtan başlayalım. Bu kayacın yerkabuğundaki tektonik hareketler sonucu yeryüzüne çıktığını düşünelim. Yüzeye çıkan bu kayaç artık burada oluşan tüm koşullardan etkilenebilecek durumdadır. Bu etkileşim oldukça değişik yollarla oluşabilir. Erozyon, yağmur suyu ve rüzgar bunlardan birkaçıdır. Bu olayların sonucunda kayaç, fiziksel ve kimyasal olarak değişime uğrar ve taşınma sonucu bir yerde çökelir. Farklı yerlerden gelen tüm çökeller, yeni gelen çökellerin de etkisiyle sıkışarak zamanla kendi içinde kaynaşarak taşlaşır. Ve böylelikle tortul kayacımız oluşur.
Oluşan bu yeni kayacımızın üzerine uzun bir süre daha yeni çökelimlerin devam edeceğini düşünelim. Zamanla üstündeki malzeme birikeceği için kayacımız basınca ve sıcaklığa daha fazla maruz kalacak demektir. Bu da tortul kayacımızın yapısında çok daha farklı değişimlere yol açacaktır. Basıncın ve sıcaklığın belli bir düzeye gelmesi sonucu oluşan yeni kayacımız artık bir başkalaşım kayacıdır. Oldukça yüksek bir sıcaklığa maruz kalırsa başkalaşım kayacımızın da değişimi kaçınılmazdır. Ve bu sıcaklığa dayanamayan kayacımız sonunda eriyerek magmatik kayaca dönüşür. Böylece döngümüzün başladığı yere yani tekrar magmatik kayaçlara gelmiş oluyoruz. Her ne kadar burada magmatik kayaçtan başladıysak da aynı şekilde tortul vaya başkalaşım kayaçtan da başlayabiliriz bu döngüye.

Kaynak suların yeryüzüne çıktığında neden berrak olduğunu merak ediyorum? 

Bildiğiniz gibi, kaynak suları yerüstü sularının (yağmur kar vb) yeraltına sızmasıyla oluşur. Bu sular yeraltındaki kayaçlar içinde akarken özellikle kil mineralleri tarafından temizlenir (doğal yoldan filtre edilir. Bilirsiniz eskiden kimyasal temizleyiciler yokken lekeler kille çıkarılırdı (lekeci kili).
En sert mineralin adı nedir? 

En sert Mineralin adı "Elmas", en yumuşak mineralin adı "Talk" dir

Türkiye'de bor kaynaklarının bu kadar fazla olmasının nedeni nedir? 

Anadolu'da Tetis Denizinin kapanması yaklaşık 14 Milyon yıl önce tamamlanarak Anadolu kara haline dönüştü. Daha sonra Üst Miyosen -Pliyosen denilen, günümüzden yaklaşık 9-2 Milyon yılları arasındaki dönemde, Anadolu'nun orta kesiminde boylu boyunca sığ göller oluştu. Özellikle volkanizmanın etkin olduğu yerlerde hem çevredeki kraterlerden patlayan tüfler yer yer bu göllerde birikti, hem de göllerin tabanlarında çatlaklar boyunca yükselen bor mineralleri yönünden zengin sıvılar göl tabanlarında buharlaşma sonucu tabakalar halinde birikti. Endüstriyel minerallerce zengin bu çökellere "evaporatik çökeller" adını veriyoruz

Dünyanın merkezindeki ateş sönerse neler olur ya da neler olmaz? Dünya merkezindeki ateş yanarken yanan maddeler ora da bir boşluk yaratarak yer yüzünün içeri doğru çökmesine neden olur mu?

Dünyanın merkezinde yanan bir ateş yoktur. Kütle çekiminin yoğun baskısı altında sıkışmış ve 6000 dereceye kadar ısınmış katı demirden bir iç çekirdek ile, onu çevreleyen, 5000 derece sıcaklıkta sıvı demirden bir dış çekirdek bulunur. Çekirdekle kabuk arasında da manto dediğimiz, yine yüksek sıcaklıkta, kısmen ergimiş kaya ve silikatlardan oluşan manto tabakası yer alır. Bu katmanların yoğunlukları çok yüksektir ve içlerinde boşluk yoktur. Yeryüzünün kırık kabuğunun parçalarının (levha) hareketleri sonucu manto tabakasındaki magma okyanus tabanlarındaki sırtlardan ve kıtaların levha sınırlarındaki bölümlerinde yükselen yanardağlardan çıkarak yeryüzünü şekillendirirler. Dünyamızın jeolojik yapısı, yerkabuğu hareketleri, bunların yol açtığı depremler konusunda ayrıntılı ve görsel bilgilere web sayfamızdaki animasyonlu bilgi paketleri bölümünde sergilenen "dünyamız" adlı kutucuğa tıklayarak erişebilirsiniz

Türkiye’deki volkanik dağların tekrar faliyete geçme ihtimali var mıdır? 

Türkiye'nin Avrasya, Arap, Afrika tektonik plakaları ile Anadolu Bloğu ve Ege Genleşme Bölgeleri üzerinde yer aldığı, dünyanın en aktif tektonizma bölgesi içinde olduğu bilinmektedir. Herhangi bir yanardağın oluşması ya da harekete geçmesi levha tektoniğine bağlıdır. 

Bazı bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda, Nemrut, Ağrı, Tendürek, Süphan ve Hasan dağlarının her birinin aktif olduğu ortaya konulmuştur. Daha önce sorulan bir soruda da cevaplandığı gibi Doğu Anadolu'daki yanardağlara bakacak olursak, yaklaşık 6 milyon yıl önce, bölgenin kuzey-güney ekseninde sıkışmasıyla yerkabuğunun kalınlaşması ve bunun sonucunda meydana gelen kırıklardan magmanın yükselmesiyle oluşmaya başladı. Bölgenin en önemli yanardağları Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı dağıdır. Bu yanardağlar, tarihsel zamana kadar etkin olmuşlardır. Bazılarında halen gaz ve buhar çıkışı gözlemlenmektedir. Helyum izotop analizleriyle manto kökenli oldukları saptanan bu gaz çıkışları, bu yanardağların halen canlı olduklarını göstermektedir. Örneğin Tendürek Volkanı; dağın doğusunda bulunan ve çapı yaklaşık 5 yüz metre olan kraterden sıcak su buharları ve hidrojen sülfür gazları çıkar Bu gazlar kraterin kenarlarında, sarı renkli bir mineral olan kükürt oluşumunu sağlar. Volkandan püsküren sıcak su buharlarının ısısı yaklaşık 60 derece civarındadır. Daha önceki soruların cevaplarında da belirtildiği gibi Doğu Anadolu'daki yanardağların hala "soluk aldıklarını" ancak "yaşlı" yanardağlar olduklarını söyleyebiliriz. Ancak her ne kadar uyku dönemine girmiş olsalar da bu yanardağlar, yer (levha)hareketlerine bağlı olarak, günün birinde yeniden aktif hale gelebilirler. Ancak bu konuda kesin bir ihtimalde bulunmak zor. Fakat bu yanardağlar uzun vadede harekete geçebilirler.

Dünyada en az deprem olan bölge neresidir? 

Yeryuvarının taşküre adı verilen ve yerkabuğu ile üst mantonun katı ve kırılgan en üst kesimlerinden oluşan en dış tabakası bir mozaik oluşturacak şekilde plakalara bölünmüştür. Bu plakalar üst mantonun astenosfer katmanı üzerinde bir birlerine göre hareket ederler. Bunların bazıları Avrasya, Anadolu, Arabistan, Afrika, Hint-Avustralya, Filipinler, Japonya, Pasifik, Juan d e Fuca, Kuzey Amerika, Kara ipler, Nazca, Güney Amerika ve Antarktika plakalarıdır. Kıta sınırları plaka sınırı ile birebir örtüşmez. Bir plakanın kapsadığı alan kara ve denizi kapsayabildiği gibi (örneğin Afrika Plakası), sadece kara alanını (Arabistan Plakası) ya da sadece deniz alanını (Nazca Plakası) kapsıyor da olabilir. Manto üzerinde bu plakalar birbirlerine göre sürekli yer değiştirirler ve on binlerce-milyonlarca yıl içinde, yeryüzü coğrafyasının değişmesine yol açarlar.

Plakaların birbirlerine göre sürekli yer değiştirmesi ile oluşan gerilmeler yerkabuğunun bazı kesimlerinde enerji yoğunlaşmasına neden olur. Bu yoğunlaşmış enerjinin boşa lımı ise depremleri oluşturur. Bu süreçlerin yoğun olarak geliştiği alanlar depremsellik açısından aktif bölgeler olarak tanımlanır. Bu bölgeler kimi plaka sınırları boyunca uzanan diri (aktif) fay kuşaklarında yoğunlaşır. Yeryuvarının derinliklerindeki kayaç kütlelerinin dengede olduğu alanlar ise asismik (depremselliği düşük) olarak adlanır. Bu bölgeler çoğunlukla plakanın, sınırlarından uzak, iç bölümlerindedir.

Yeryüzüne bir bütün olarak bakıldığında depremlerin, plakaların birbirlerine göre yer değiştirdikleri (uzaklaştıkları, yakınlaşıp çarpıştıkları ve sürtünmeli olarak kaydıkları) kuşaklarda sıklıkla ve yıkıcı büyüklükte oluştuğu gözlenir. Buna karşın, göreceli olarak duraylı olan plaka içi alanlarda ise çok az ve küçük depremler oluşur. Resimde de görüldüğü üzere plaka içi kısımlarında bulunan bölgeler dünyada en az deprem olan bölgelerdir.

Ben yanardağ maketi yapmak istiyorum, acaba icinde lav püskürmesini nasıl sağlarım?

Yanardağ maketi için, toprak, kil ya da oyun hamuru kullanabilirsin. Maketin içine bir deney tüpü yerleştirmek işini kolaylaştıracak. Bir de sirke ya da limon suyu ve karbonat gerekli. Deney tüpünün içine sirke ya da limon suyunu ve karbonatı boşalttığında, kimyasal tepkime gerçekleşecek ve bunun sonucunda gaz çıkışı olacak, tıpkı lav püskürmesi gibi. Maketini daha gerçeğine uygun yapmak için deney tüpünün içine bir de kırmızı gıda boyası ekleyebilirsin. Aslında, maketinin teknik kısmını hazırladıktan sonra hayal gücünü ve yaratıcılığı kullanarak çalışmanı geliştirebilirsin.

Dünya üzerindeki en yaşlı dağ ya da dağ sırası hangisi? Bir dağın yaşı nasıl belirleniyor? 

Kıtaların birbirine çarpması sırasında yerkabuğunun kıvrılması, Himalaya, Alp, Toros, Dinar ve Kuzey Anadolu Dağları gibi sıradağların oluşumuna neden oldu. Tetis Denizi’nin tortullarından oluşan bu sıradağların yükselişi tamamlandığında Tetis Denizi’nin varlığı da sona erdi. Anadolu’nun en yaşlı dağları olarak kabul edilen Kuzey Anadolu dağları (pontidler) 300 milyon yıl kadar Önce (Karbonifer) şekillenmeye başladı. Jura’nın başlarında (200 myö) Torosların Çevresi yükseldi. Kretase döneminde ise (142-65 myö) kuzey ve güneydeki dağ sıralarının kıvrılmasıyla, Anadolu’nun iç kısımlarında Şekillenmeye başlamıştır. Dünya üzerindeki en yaşlı dağ ve dağ sıraları; Great Smoky dağlarında bulunan (North Carolina ve Tennessee) Allegheny, Blue Ridge ve Catskill dağlarıdır. 300 milyon yıl Önce kıtaların birbiri ile çarpışması ile oluşan Appalachian dağ sedimanter kayaçlardan oluşmuştur. 2000 mil boyunca Maine'den Georgia eyaletine kadar uzanmaktadır.

Bilim adamları, yaptıkları çalışmalar ve araziler ile yaş analizinde belli yollar izlerler. Bir dağın yaşının bulunması kolay bir iş değildir. İncelenecek ve yaşı hakkında yorumlar oluşturulacak olan dağın ya da başka bir oluşuğun, ilk önce jeolojisi incelenir. Sedimanter kayaçlardan oluşan bir oluşuk ise sedimanter istif ile ve fosil içeriği ile yaş yorumuna gidilebilir. Bu işlemler uzun soluklu işlemlerdir. Yaşlandırmada birçok teknik vardır. Eğer oluşuk sedimanter değilse ve fosil içeriği yoksa o zaman tüm dağ boyunca alınan ana kayaç örneklerinden jeokimyasal analizlere gidilebilir. Tüm jeokimyasal analizler yapıldıktan sonra da, izotop analizine girilir ve bu izotop analizlerinden çıkacak sonuçlar dağın yaşını verebilir. Bunun gibi birçok teknik yaşlandırmada kullanılmaktadır

yer kürenin tabakalarının nasıl belirlendiğini öğrenmek istiyorum

Yerküre’ye ait bilgilerin çoğu, sismik dalgaların incelenmesi sayesinde elde ediliyor. Depremler sonucu oluşan doğal veya bilim adamlarının oluşturduğu yapay sismik dalgaların, farklı yapılardaki katmanlarda farklı davrandıkları biliniyor. Yerküre içinde hareket eden bu dalgaların davranışlarının incelenmesi sonucunda Yerküre’nin iç yapısı anlaşılabiliyor. Yerküre’nin merkezinde katı haldeki nikel ve demirden oluşan İç Çekirdek (Inner Core) bulunuyor. Bu çekirdeği çevreleyen Dış Çekirdek (Outer Core) ise, içindeki sülfür ve oksijen nedeniyle ergime noktası düştüğü için sıvı halde bulunan nikel ve demirden oluşuyor. Daha sonra gelen ve Alt Manto ve Üst Manto diye ikiye ayrılan Manto (Mantle) ise, kısmen ya da tümüyle eriyik durumdaki kayaçlardan oluşan magmayı içeriyor. Demir, magnezyum, silikon ve oksijence zengin mineralleri içeren Manto’dan sonra, bu katmanların en incesi olan ve okyanuslar ile kıtaları barındıran Yerkabuğu (Crust) bulunuyor.

Dünyadaki suların ve karaların toplam kütleleri ne kadardır? 

Dünyanın, ekvator uzunluğu 40.000 km, çapı ise 12.750 km’dir. Kütlesi yaklaşık olarak 6.1021 ton’ dur. Toplam yüzey alanı yaklaşık 510 milyon km2 dir. Kara parçaları yüzey alanının )’unu kaplar. Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya, Afrika, Avustralya ve Antartika yeryüzündeki kara parçalarını oluşturan 7 kıtadır.

Altın nasıl oluşuyor ve elde ediliyor?

Altın, magma denen erimiş kayanın, katı kayanın içinde katmanlaşması sonucu oluşur. Magma soğuyup katılaşmaya başlarken, su ve diğer buharlaşabilen maddeler yüksek basınç altında magmadan ayrılır. Sıcak suyun ve buharın oluşturduğu yüksek basınç çevredeki katı kaya üzerinde yarıklar, çatlaklar meydana getirir. Bu ayrılan hidrotermal eriyiklerin yerleştikleri yerler işte bu yarık ve çatlaklardır. Hidrotermal eriyikler soğuduğunda, maddelerin tortulanması gerçekleşir. Bu tortulaşma özellikle de kuvarsın damarlar biçiminde çökmesiyle oluşur.

Altın göreli olarak alçak erime ısısına sahip olduğu için, bazen bu hidrotermal eriyiklerle birlikte bu kaya yarıklarının içine taşınır ve orada kuvars damarları içinde katılaşır. Altın ararken bakılacak ilk yerlerden biri magma gövdesinin katmanlaşmış olduğu kuvars damarlarıdır. Kaliforniya’daki Sierra Nevada’nın en bilinen altın yataklarından biri Mother Lode’dir. Eğer bu kuvars damarları aşınacak olsa, altın ırmaklar şeklinde akacaktır; bu da son yarım yüzyılda Sierra Nevada eteklerinde tavayla altın aramada nasıl başarılı olunduğunu açıklıyor.

İki tür maden ocağı vardır: birinci tür ocaklarda altın içeren kayaçlar, genellikle de damarlar, yerinde işletilir; ikinci türde ise altınlı alüvyonlar işlenerek altın elde edilir. Damarlarda altın oranı ton başına 6 ile 12 gram arasında değişir ve ocaklar çok derin katmanlara değin inebilir; çünkü cevher oluşumu, genellikle derin kayaçlara değin yayılır. Altınlı alüvyonların işletilmesi çok daha kolaydır; ayrıca yerinde işlenen kayaçlara göre daha düşük oranlarda altın içeren alüvyonlar bile elverişlidir. Öte yandan, başka maden ocaklarından gelen metaller (gümüş, elektrolit arıtma çamuru, kurşun, bakır, nikel) arıtılırken de altın elde edilebilir.

Dünyaya en yakın yıldızın adı nedir? 

Erboğa (Centaurus) Takımyıldızı bölgesinde Alfa Centauri adlı üçlü yıldız sistemi'nin Dünya'ya en yakın üyesi olan Proxima Centauri. Yaklaşık 4,2 ışıkyılı uzaklıkta...

Uzayda yön kavramı var mıdır? Eğer yoksa gökcisimleri neden birbirinin yanında, üstünde, altında görünür? 

Dünya’da yönümüzü, yeryüzüne göre tanımlıyoruz. Kuzey, güney, batı ya da doğu derken, Dünya’nın kutuplarını ya da Güneş’in doğup battığı yönleri kendimize kaynak olarak alıyoruz. Uzayda da yönleri tanımlayabilirsiniz. Dünya’da olduğu gibi, uzayda da yön kavramı görelidir. Eğer Dünya’dan uzaktaysanız, başka bir gökcismine ya da tüm bir gökadaya göre yönleri tanımlayabilirsiniz. Seçtiğiniz kaynağa göre, aşağı, yukarı, sağ ya da sol kavramlarını kullanabilirsiniz. Zaten bu kavramlar, Dünya’da kişiden kişiye göre bile değişir. Farklı yönlere bakıyorsanız, arkadaşınızın sağı ya da solu, sizinkilerden tümüyle farklı olabilir.

Uzayda dikilen bir bayrak dünyadaki gibi dalgalanır mı? 

Anladığım kadarıyla uzaydan kastetiğiniz, uzay boşluğu, ya da bu boşlukta yer alan, ancak atmosfer tutamayacak kadar küçük gökcisimleri: Örneğin, asteroidler ya da Ay. Bu durumda atmosfer hareketleri (yani rüzgar) olmadığı için bayrak da dalgalanmaz. Bu nedenle Neil Armstrong tarafından Ay'a götürülen ABD bayrağı, folyo gibi ince metalden yapılmıştı. Yoksa, bazı uyduruk senaryolarda oldugu gibi "dalgalanır" görünen Amerikan bayrağı, astronotların gerçekte Ay'a gitmeyip resmi bir stüdyo'da çektirdiklerinin kanıtı (!) değildi.
Ancak kuşkusuz uzayda atmosferi olan gökcisimleri de var. Dünyamız gibi... Buralarda bayrağın dalgalanacağından kuşku yok. Atmosferi dünyamızdan çok daha seyrek olduğu halde zaman zaman tüm gezegeni kaplayan toz fırtınalarının yaşandığı Mars'ta da bayrak dalgalanırdı. Hatta Jüpiter gibi saatte 400-600 km hızda fırtınaların olduğu Jüpiter'de bayrak, tümüyle parçalanmadan önce çok kısa bir süre için dalgalanabilirdi...

Havadaki azot ve oksijen gazı tepkimeye girmez fakat şimşek çaktığında iki gaz tepkimeye girer ve azot dioksit gazı oluşur neden? 

Şimşek çaktığında havadaki azot ve oksijen gazlarinin tepkimeye girmesinin nedeni şimşek ile ortaya çıkan binlerce derecelik sicakliga ulaşan oradaki ısı enerjidir

Agaclarin fazla oldugu yerde neden fala yagmur yagar? 

Toplumda bazi seyler hic sorgulanmadan hemen dogru olarak algilaniyor/kabul ediliyor. Bunlardan biri de agaclarin yagmur yagdirdigidir. Gercekte ormanlar yagmur yagmasina neden olamazlar. Bulut ve yagis fizigi derslerimizde anlattigimiz yagisin olusum teorilerinde ormanlar hic bir sekilde yer almaz. Ama ormanlar yagisin verimini artirirlar. Diger bir deyisle, ayni sartlara sahip iki noktanin agacli olaninda daha fazla yagis alinir. Bunun nedeni,ormanlik alanda hava daha nemlidir.Agaclar buharlasma ve terleme ile havayada daha fazla nem kazandirirlar. Nemli bir havada ornegin yere düsen yagmur damlalari (kuru havaya göre) daha az buharlasmaya ugrar. Bu nedenle, ormalik bolgede daha fazla ve daha büyük damla kuculüp buharlaşmadan yere ulasabilir.

Ozetlemek gerekirse, "agac oldugu icin bir yere yagmur" yağmıyor; aslinda "yağmurlu yerde daha fazla orman" olusuyor. Bunu anlamak icin ornegin havanin coktuğü Sahara Colleri gibi 30 enlemlerine agac dikip sulayarak buyutun, ama yagmur yagdirmaniz yine de mumkun olamaz. Benzer sekilde ruzgar altinda kalan dag yamaclarina da agac dikerek yagmur yagdiramazsiniz.

Ayrica yagmur, yagdigi yerde olusmaz. Yagis birakan bulutlar/sistemler genellikle cok uzaklardan gelir. Ama bir noktada alinan yagisin miktari (yagisin olusumu degil!) o noktadaki agac gibi yeryüzü kosullari ile yakindan iliskilidir.

Atmosferdeki oksijen oranı neden hep sabittir? 
Atmosferik oksijen, dünya (standart) atmosferini yüzde 20,95’ini veya yaklaşık olarak 210.000 ppm'ini oluşturmakta. Şu an da dünyadaki oksijen seviyesinde son 20 yıldan beri devam etmekte olan bir azalma eğilimi olduğu bilinmekte. Avustralya'da yapılan bir çalışmaya göre oksijendeki bu azalma şuan yüzde 0,03 civarında. Bu azalmanın belli başlı nedeni, dünya üzerindeki ormanların yok olması ile beraber ve fosil yakıtların yakılmasında oksijenin kullanılması ile biyosferdeki oksijen çevriminde bozulmadır. Oksijen seviyesindeki azalmanın canlıların nefes alması üzerine henüz kötü bir etkisi yok. Bu nedenle, bilimsel literatürde atmosferik oksijen seviyesi üzerine şuan çok fazla çalışma bulunmamakta.
Oksijendeki zamansal bu değişeme ilave olarak, atmosferik oksijenin seviyesi şehir, kırsal alan, bina içi ve dışı, vb benzeri yerler arasında da değişiklikler göstermektedir

Yıldırım neden sivri yerlere düşer? 

Çünkü bir iletkendeki en kuvvetli elektrik alanı keskin kenarlarında veya uçlarında oluşur. Bu da sivri uç ve kenar gibi yerleri yıldırım düşmesi için iyi bir hedef haline getirir.

Doğada atıklar ne kadar durur? Bu atıklar nelerdir? 

Her maddenin bir çözünme ve parçalanma süresi vardır. Bunlardan organik kökenli maddeler çok daha kısa sürede çözünürken, yapay olan maddelerin (plastik gibi) parçalanması çok uzun zamanlarda gerçekleşir. Petrol atıkları ve endüstriyel kaynaklı atıkların (tekstil, yağ, pamuk, deri, kağıt, petrol türevleri) bozunması ve zararsız hale gelmesi için yüzlerce yıl gerekebilir. Radyoaktif ve tıbbi atıklarda özel depolarda bertaraf edilir

Difüzyon diye bir şey varsa ozon tabakası niye deliniyor? 

Ozonun kemirilmesine kloroflorokarbonlar neden oluyor. Difüzyon ve başka yollar ile ozon taşınıp üretiliyor ama altı ay kış olan kutuplarda güneş ışınlarının olmaması ve kuvvetli vorteksler ozonun diğer bölgelerden buralara taşınmasını önleyebiliyor. Böyle zamanlarda yok edilen ozon, üreyen veya taşınan ozondan daha fazla oluyor ve çok azalan ozon miktarı dikkat çekiyor.

Güneş doğarken ve batarken neden aynı renkte görünmez? 

Güneş ışığı beyaz görünmekle birlikte, görebildiğimiz bütün renklerdeki ışığın karışımıdır. Eğer bir nesneyi mavi görüyorsak, bunun nedeni, bu nesnenin yalnız maviyi yansıtıp öteki renkleri soğurmasından kaynaklanır. Güneş ışığı, bize ulaşmadan önce kalın bir atmosfer katmanından geçer. Bu sırada bazı renkler atmosfere saçılır. En çok saçılan renk mavi olduğundan, atmosferi mavi görürüz. İçerdiği mavi renk süzülen güneş ışığı, sarıya yakın görünür. Güneş, ufka ne kadar yakınsa, o kadar kalın bir atmosfer katmanını geçer. Bu nedenle Güneş doğarken ve batarken daha kırmızı görünür. Atmosferin geçirgenliği, yalnızca hava katmanının kalınlığına değil, içerdiği su buharı gibi gazlar ve toza da bağlıdır. Bazı günler, Güneş’in özellikle batarken normalden daha kırmızı ve sönük göründüğünü fark etmişsinizdir. İşte bunun nedeni, atmosferdeki su buharı ve tozdur. Atmosfer, genellikle akşamları daha tozlu olur. Çünkü, yeryüzünün ve havanın gün boyunca ısınması, atmosferde çalkantılara yol açar. Toz tanecikleri de böylece atmosfere yayılır. Bunun yanında, özellikle büyük kentlerdeki kirli hava katmanı da güneş ışınlarını soğurur. Hava kirliliği genellikle akşam saatlerinde arttığından, Güneş batarken onun iyice soluk görünmesine yol açar.

Ağaçlar neden yıldırımı çeker? 

Genelde bulutun üst kısmı pozitif, alt kısmı negatif olarak elektrik yüklenmiştir. Bu farklı yükler birbirlerini etkiler. Bulutun alt kısmındaki negatif yükler, bulutun altındaki yeryüzüyünün üzerinin pozitif yüklenmesini sağlar. Fırtına bulutları hareket ettikçe yeryüzeyindeki pozitif yükler, bulutu bir gölge gibi takip eder. Pozitif yükler ağaç, direk, bina gibi çıkıntılı objelerde çok yoğundur. Bu nedenle yıldırımlar en yoğun pozitif yüklerin bulunduğu ve kendine en yakın cisimler üzerindeki elektrik boşalımı olarak ortaya çıkar. Bunun için, gökgürültülü sağanaklı havalarda eğer sığınabileceğiniz hiçbir yer yoksa bulunduğunuz yerdeki en yüksek cisimden uzak durunuz. Eğer etrafınızda dağınık şekilde bir kaç tane ağaç bulunuyorsa en yakınınızdaki ağaca, o ağacın yüksekliğinin iki katı bir uzaklıkta bir yerde başınızı dizlerinizin arasına koyarak yere çömelin. Asla tek başına duran bir ağacın altına girmeyiniz

Ben kar tanelerinin farklılığının nedenini. 

Kar kristalleri birbirlerine çok benzerler ama onları bir atomik mikroskop altında incelerseniz tıpkısının aynısını bulamazsınız. Bunun nedeni aynı anda su ve buz yüzeylerinden olan buharlaşma ve yoğuşmadır. 
Buharlaşma ile kar kristalinin yüzeyinden havaya binlerce su molekülü kaçıyor; yoğuşma ile ise kar kristalinin üzerine havadan binlerce su molekülü gelip yapışıyor. Bu nedenle, üzerindeki binlerce su molekülünün aynı yerde ve aynı özellikte olduğu ikinci bir kar kristalini bulmak mümkün değildir.

Kar neden beyaz renklidir? 

Bir elma kırmızı görünür, çünkü elma yüzeyi ışıktaki renklerin çoğunu yutar ve sadece kırmızı ışık gözümüze yansıyınca elma yüzeyini kırmızı olarak görürüz. Benzer şekilde, bir kar kristalinin üzerine güneş ışığı düştüğünde güneş ışığı kar kristali tarafından bir kaç kez saçılır. Işığın hiçbir kısmı diğerine nazaran daha fazla yutulmaz, ve saçılmaz. Böylece, ışıktaki tüm renkler eşit olarak geri yansıtıldığından karın rengi güneş ışığı gibi beyaz olarak görülür.

Yağmur yağmadan önce bulutlar neden gri renkte olur?

Bunun sebebi yağmur bulutlarının kalın ve ağır olmasıdır. Bulutlar çok küçük buz kristallerinden ya da su damlalarından oluşur. Bildiğimiz gibi ısınan hava yükselir ve eğer soğuk havayla karşılaşırsa yükselen havadaki su buharı yoğunlaşarak bulutları oluşturur. Eğer koşullar elverişliyse yoğunlaşan hava kütleleri üst üste biner.

Bulutlardaki küçük su damlaları veya buz kristalleri, havada bulunan ve sadece mavi ışığı yansıtan daha küçük moleküllerle karşılaştırıldığında, ışığın bütün renklerini yansıtabilecek büyüklüktedir. Sonuçta bütün renkler yansıtıldığı için bulutları beyaz görürüz. 


Bir bulut ince olduğunda, ışığın büyük bölümünü geçirir ve beyaz görünür. Fakat kalınlığı arttıkça gitgide daha az ışığı geçirirmeye başlar. Sonuçta bulutun en aşağıda kalan kısmı, bütün renkleri yansıtmaya devam ettiği halde, koyu görünür. Biz de blutun rengini gri olarak algılarız. Eğer dikkatle bakarsanız taban kısmı düz olan bir bulutun bu kısmının kenarlarından daha gir olduğunu farkedebilirsiniz.

Tarih değiştirme çizgisi nedir? doğudan batıya geçerken ya da batıdan doğuya geçerken takvim yaprağı yırtılır mı yoksa tekrardan mı kullanılır? 

Başlangıç meridyeninin doğusunda ve batısında 180'er meridyen bulunuyor.Dünyanın bir küre olduğunu da hatırlarsak birbirine en uzak iki meridyen arasında 180x4=720 dakika zaman farkı var. Bu da 12 saate denk geliyor. 180.meridyen tarih değiştirme çizgisi olarak kabul edilir. Bu meridyenin doğu tarafında batı meridyenleri, batı tarafında ise doğu meridyenleri bulunmaktadır.Dolayısıyla,doğu meridyenlerinin olduğu batısında bir gün ileri,batı meridyenlerinin olduğu doğusunda ise bir gün geridir.Zaman gerçekte değişmese de yapay olarak üretilmiş zaman, takvim

Cam nasıl üretilir? Hangi aşamalardan geçer? 

Cam yapımının ilk basamağı doğru maddelerin uygun oranda bir araya getirilmesidir. Günlük hayatımızda karşımıza çıkan ve camın hammaddesini oluşturan maddeler, kum, soda ve kireçtir. Kum, cam yapımında ana malzemedir. Soda, düşük sıcaklıkta akıcı hale gelmesini sağlar. Kireçse, kimyasal etkilere dayanıklılığını artırır. Bir araya getirilen bu maddeler 15000C’deki fırınlarda eritme işlemine tabi tutulur. 

İnsanoğlu volkanik cam veya obsidyen diye anılan doğal camı çok eski zamanlarda keşfetmiş ve bu doğal madeni işleyerek, bıçak, ok ucu, silah süsleme aracı ve mücevher olarak kullanmıştır. 

Suni camın ilk olarak nasıl üretildiğine dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen, Romalı bir tarihçi olan Pliny, camı ilk olarak Finikeli denizcilerin bulduğuna işaret eder. Hikayeye göre denizciler, Suriye'nin Prolemais bölgesindeki sahilde bir kamp kurarlar ve ateş yakarak kaplarını, aynı zamanda yükleri olan soda blokları üzerine koyarlar. Ertesi gün uyandıklarında, ateşin sıcaklığından dolayı kum ve sodanın camı oluşturduğunu görürler. 

Camın ilk olarak Mısırlılar ve Finikeliler tarafından İ.Ö. 2. yüzyılda üretildiği söylense de, Mezopotamya'da bulunan ilk cam örneklerinin tarihi, İ.Ö. 3. yüzyıla dayanmaktadır. Cam eski zamanlarda çoğu kez kralların himayesinde ve krala bağlı olarak faaliyet gösteren atölyelerde veya zengin müşterilerin gereksinimlerini karşılamak amacıyla üretilmiştir. Bununla beraber, ilk günden beri değerli taşlara ve insan eliyle yapılmış madeni eşyalara alternatif olarak üretilmiş ve kullanılmıştır. Roma Dönemi'nden itibaren, hemen hemen tüm cam eşyaların üretiminde taş, maden ve seramik eşyalar taklit edilmiştir.

M.Ö 12000 ile M.Ö 4000 yılları arasında cam ilk kez dekoratif küçük boncuklar olarak kullanılıyordu. Doğu Akdeniz bölgesindeki ilk cam bulgularına, Antalya’nın Kaş ilçesi yakınlarında, İ.Ö. 2000 yılı civarında, bir ticaret gemisinin kargo bölümünde rastlanıyor.

M.Ö. 2500 yıllarında kullanım amaçlı cam objeler yapıldığını görüyoruz. M.Ö 1000 yıllarında ise Mısırlılar camı oldukça zaman alıcı ve zor bir işlemden geçirerek elde etmeye başlıyorlar. Bu yüzden de cam kıymetli eşya olarak görülüyor. M.Ö. 300 ve M.Ö 20 yıllarına gelindiğinde, bugün "Cam Üfleme Tekniği" dediğimiz teknik, Suriyeli cam ustaları tarafından kullanılmaya başlanıyor. 7. yüzyıldan itibaren Mısır'ın İskenderiye şehri cam yapım merkezi haline geliyor. Türklerde cam sanatı Selçuklularla beraber başlıyor ve İstanbul'un alınışından sonra Osmanlı döneminde gelişiyor. İstanbul ve çevresinde birçok cam atölyesi kuruluyor. 14. yüzyılın başlarında Çubuklu yakınlarında kurulan Kristal Cam imalathanesinde Çeşm-i Bülbül adı verilen bir cam çeşidi yapılmaya başlanıyor. 20. yüzyıla gelinceye kadar cam yapımında seri üretime geçilemiyor. Türkiye'de çağdaş anlamda ilk cam fabrikası 1934 yılında Paşabahçe'de kuruluyor.

Cam yapımında bilinen en eski teknik iç kalıplama tekniğidir. Metal bir çubuğun ucundaki şekil verilmemiş kil kalıbın üzerine cam dökülüp yavaş yavaş soğutularak elde ediliyor, soğuma işleminden sonra kalıp çıkarılıyordu. 
Kalıba döküm tekniğinde, önceden hazırlanmış kalıpların içine ya da dış kalıp üzerine camın dökülerek şekillendirilmesidir. 
Üfleme tekniğinde, ortası boş, "pipo" adı verilen üfleme çubuklarıyla cama şekil veriliyordu. Eriyik sıvı halden katı hale kısa sürede geçeceği için piponun ucundaki cam, yine piponun yardımıyla avuç içinde hızlı bir şekilde döndürülerek şekillendirilmeye çalışılıyor. Yavaş yavaş pipo üflenerek cama şekil vermeye başlanıyor. Sap, kulp ve ayak gibi ekler yapılacaksa bu formu verecek olan parça eritilerek yapıştırılıp makasla kesiliyor. Aniden donup kırılmaması için soğutucu fırınlarına alınıyor. Bu teknik Suriyeli ustalar tarafından kullanılmaya başlanan ve günümüze kadar gelen bir tekniktir.

Kalıba üfleme tekniğinde ise cam üfleme tekniğinin keşfinden sonra kil, ahşap ya da metal kalıpların içine üfleme yapılarak kalıbın şeklini almasıyla elde ediliyordu. Böylece aynı formda objeler yapmak mümkün olmuştu.

Uçaklardan beyaz duman neden çıkar? 

Uçakların egzosundan çıkan yakıt artığı gazların yanısıra bir miktar su buharı da bulunur. Su buharı yüksek irtifalardaki soğukta yoğuşarak buz kristallerine dönüşür. Yüksekten uçan uçakların arkalarında bıraktıkları beyaz izler, bu kristallerden oluşur

Kuru buz nedir?

Karbondioksitin düşük sıcaklıkta katı hale geçmiş durumuna kuru buz denir. Örneğin, yüzey sıcaklık ortalaması -50 derece kadar olan Mars gezegeninde geniş alanlar atmosferdeki karbondioksitin yoğuşması ile oluşmuş kuru buz örtüsüyle kaplıdır. Buz pateni pistlerinde de genellikle kuru buz kullanılır.
Merhaba, okulda basit bir termometre nasıl yapabiliriz? 

Sıcaklığı ölçmek için termometre yapmak çok kolay. Bir sürahi içinde 1 lt’den biraz fazla suya birkaç damla mürekkep karıştırın. Bundan başka 1 lt’lik pet şişe ve pipet gerekiyor. Şişenin kapağına pipeti geçirin. Pet şişeye daha önce hazırladığınız mürekkepli suyu koyduktan sonra kapağı ağzına takın. Yalnız şişede hiç hava kalmasın. Kapaktaki delikle içindeki pipet arasındaki boşluğu biraz mum damlatarak kapatabilirsiniz. Bir damlalığın yardımıyla mürekkepli sudan biraz alıp pipette belirli bir su seviyesi elde edin. Suyun buharlaşmasını engellemek için 1 damla yağ da ekleyebilirsiniz. Pipetin üzerine 7 x 13 cm boyutunda beyaz kartonu bantla yapıştırınca termometreniz hazır. Sıvılar ısınınca genleşir, soğuyunca büzülür. Termometre de aynı ilkeyle çalışır. Normal bir termometreden hava sıcaklığına bakın ve bu değeri pipetin içindeki su seviyesinin karşısına yazın. Hazırladığınız düzeneği buzdolabında 2 saat kadar termometreyle bekletin. Sonra termometrede okuduğunuz sıcaklığı kendi yaptığınız termometrede işaretleyin. İki değer arasındaki ortalama sıcaklıkları belirleyin.

Denizlerdeki yakamozların denizdeki bazı canlılardan oluştuğunu okumuştum. Ancak bu olayda ışığın yansımasının da etkisi yok mu? 

Evet dediğiniz gibi yakamozları küçük bir deniz canlısı olan Noctiluca miliaris türü plankton oluşturur. Işığın yansıması yakamozun görülmesini biraz engeller. Ay’ın olmadığı zamanlarda yakamoz daha iyi görünür. Daha doğrusu yakamoz, kapalı havalarda ve denizde dalga fazla olduğunda en iyi görünür

Anadolu nereye denir. Adını nereden ve nasıl almıştır?

Türkiye’nin İstanbul Boğazı’yla Avrupa’dan ayrılan Asya kıtasındaki topraklarına Anadolu denir. Hatta bu bölgeye tarihte “Küçük Asya” dendiği de olmuştur. Anadolu adı üzerine çeşitli söylenceler var. Anadolu’ya gelen ilk akıncıların yaşlı bir kadına rastlaması en bilindik efsane. Yaşlı kadın yorgun argın gelen akıncılara ayran ikram eder. Askerlerin her biri “ana dol” diye ayranları bittikçe çanaklarını yaşlı kadına uzatırlar. Kadın da elindeki testiyle her birinin çanaklarını doldurur, ama ne hikmetse ayran hiç bitmez.
Elbette bu işin söylence kısmı. Anadolu’nun bilinen ilk adı Hatti Ülkesi. Burada yaşayan ve sonraları Hititlerle kaynaşan toplumun adından alıyor adını. Anadolu sözüyse bölgeye sonradan gelen Yunanlıların verdiği bir isim. Yunanca anatole ya da farklı bir söylenişle anatoli Yunanca “doğu” anlamına geliyor. Yunancada “ana” sözü yukarı anlamına geliyor. Buradan yola çıkarak “anatelein” Güneş’in yukarı kalktığı yer, yani Güneş’in doğduğu ülke. Ege denizinin karşı kıyısından bakınca bu topraklara Güneş’in doğduğu ülke adının verilmesi hiç de şaşırtıcı değil.

Yumurtanın dikine iki tarafından da bastırıldığında kırılmıyor. Bunun nedeni nedir? 

Yumurta kabuğunun sağlam ve kararlı olmasının nedeni, geometrik şekli. Yumurtanın kubbe şeklini, günümüzde birçok yapıda görüyoruz. Yapılarda kubbe şeklinin tercih edilmesinin nedeniyse, bu tip yapılarda ağırlığın belirli bir noktaya değil, kubbenin her noktasına eşit olarak dağılması.
Kış aylarında statik elektriklenme daha çok olmaktadır. Nedenini açıklayabilir misiniz

Kışın hava yaza göre daha kuru olduğundan, sürtünme sonucunda oluşan statik elektrik yükler dağılmakta zorluk çeker ve daha fazla birikir. Halbuki yazın hava, içerdiği nem oranı daha yüksek olduğundan, daha iletkendir ve statik yükün fazla birikemeden dağılmasını sağlar.

En uzun süre yaşayan canlı türü hangisidir? Ömrü kaç yıldır? Bu canlı hakkında bilgi verir misiniz? 

En uzun yaşayan canlılar bitki türlerinden bazıları. Şimdiye kadar bilinenleiryse Amerika kıtasında bulunan “sekoya ağaçları”. Kaliforniya’daki bir tür 3000 yaşında. Ülkemizde de bir 2000 yaşında bir sedir bulunuyor (Elmalı-Antalya
Kadınlar ve erkekler arasındaki üşüme farkının genetik veya daha başka nedenleri var mı? Örneğin deri kalınlığı farkı veya yağ tabakasının daha kalın olması gibi.. 

Kadınların vücut yüzey alanı / toplam vücut kütlesi oranı erkeklerden daha fazla. Bu nedenle de daha hızlı bir şekilde ısı kaybediyorlar. Kadınların bazal metabolizmasının erkeklerden daha düşük olması da, daha kolay üşümelerinin bir diğer nedeni. 
Yağ doku farkı konusunda da haklısınız. Erkeklerde kas doku daha iyi gelişmişken, kadınlarda da yağ doku erkeklerden daha fazla miktarda bulunuyor. Ve çoğumuzun bildiğinin aksine, yağ dokunun fazla olması, daha fazla üşümeye neden oluyor.

Şöyle ki, kural olarak derimiz soğuk olduğunda üşüyoruz. Kalın bir yağ tabakası da, dışarıdaki soğuk havanın içeriye geçmesini önlemesinden daha önemli olarak, vücut içindeki ısının deriye ulaşmasını engellediği için üşümeye yol açıyor. Kadınlarda yağ doku daha fazla olduğu için de, vücut ısılarının deri üst yüzeylerine ulaşması daha zor. Bu da, geçerli bir “daha fazla üşüme” nedeni.

Tuvaletimizi yaptıktan sonra neden titreriz? 

Erkeklerde idrar boşaltımı sonrası titreme, oldukça seyrek görülen bir refleks. Sıklıkla idrarın çok fazla olduğu ya da idrarın uzun süre tutulması gerektiği, yani idrar kesesinin fazla basınca maruz kaldığı durumlar sonrasında tuvalete gidildiğinde yaşanıyor. 

Otonom sinir sistemi, simpatik ve parasimpatik olarak adlandırılan ve etkileri birbirlerine ters olan iki alt sistemde inceleniyor. Simpatik sinir sistemi, sıklıkla heyecan ve stres altında çalışıyor ve etkilerinin arasında da idrar kesesinin rahat, idrar kanalınınsa kasılmış olarak tutulması bulunuyor. İdrar kanalının genişletilmesi ve idrar kesesinin kasılması sonucu tuvalet ihtiyacının giderilmesiyse, rahatlama durumunda devreye giren parasimpatik sinir sisteminin işlevi. İdrarın uzun süre tutulması gibi stres yaratıcı bir durum sonrasında parasimpatik sinir sistemi sonunda devreye sokulabildiğinde, “kateşolamin” adı verilen rahatlatıcı hormonların (dopamin, epinefrin, vb) salgılanması ve kan akışının o bölgedeki anlık hızlanışı, büyük olasılıkla bu titremelerin esas nedeni.

Çift sarılı tavuk yumurtasının oluş nedeni nedir? 

Kuş yumurtaları, ovaryumdan serbest bırakılan yumurta hücrelerinin, eşey kanalı boyunca bir kabukla kaplanması yoluyla oluşuyor. Ovaryumdan serbest bırakılacakları zaman birbirinden ayrılmayan 2 farklı yumurta hücresinin, eşey kanalında kabukla kaplanması sonucunda da çift sarılı yumurtalar oluşuyor. Bazı durumlarda da, ovaryumdan serbest bırakılan bir yumurta hücresi “yolunu kaybedebiliyor” ve daha sonra başka bir yumurta hücresiyle karşılaştığında, onunla birleşerek kabukla kaplanabiliyor. Bu tip aksaklıklar, bazen içinde hiç yolk (yumurta sarısı) bulunmayan yumurtaların üretilmesine de neden olabiliyor.

Çift sarılı yumurtalar, sıklıkla yumurtlama eşzamanlılık döngüleri gelişimini henüz tamamlayamamış olan genç tavuklarda görülüyor. Genetik koşullar da çift sarılı yumurta üretiminde bir etken olabiliyor. Normal yumurtalardan daha iri hacimli olan bu yumurtalarda yavru gelişimi sıklıkla olası değil. Bunun nedeni de, yumurtanın içinde yavru gelişimine olanak tanıyacak kadar yer ve yeterli besin bulunmaması. Yine de, bir şekilde yavru gelişimi başlarsa, 18 gün içinde bu yavrular yaşamlarını yitiriyorlar.

Bir kedinin sırtına bir tereyağlı ekmek bağlayıp bir gökdelenden aşağıya bırakırsak, kedi neden yere düşmez? 

Başvurduğum kaynaklar şu açıklamayı yapıyor:
Tereyağı biliminin (butterology) sayısız deneyle kanıtlanmış öngörüsüne göre, üzerine tereyağı sürülmüş (margarin konusunda bu kadar kesin konuşulmuyor) bir dilim ekmeği elinizden yere düşürdüğünüzde mutlaka yağlı tarafı halının üzerine geliyor. Öte yandan kedi ilminin daha az kesin olmayan temel kuralı da pencereden düşen kedinin hiçbir zaman sırtının yere gelmeyeceğine, hayvanın mutlaka dört ayak üstüne düşeceğine hükmediyor.
Böyle olunca da iki kesin fizik kuralının birlikte işleyişi, kedinin havada asılı kalmasını sağlıyor. Fizikçiler, bu denge durumunun bozulabilmesi için ya kedinin sırtındaki tereyağının bir kısmının sıyrılması gerektiğini (bu durumda kedi yükseliyor) ya da kedinin ayaklarından bazılarının feda edilmesi (tıp dilinde öyle diyorlar) gerektiğine işaret ediyorlar (ki, bu durumda da kedi yere inebiliyor).

Bu kuramın pratik uygulamasının uçan dairelerde görülebileceğini söyleyenler de var. Güya uçan daireleri tepelerinde durup kendilerini izlerken görenlerin duydukları vınlama sesi, bu araçların altlarına bağlı yüzlerce tekirin bir arada mırlamasından kaynaklanıyormuş. Kediler bir şekilde sırtlarındaki yağlı ekmeğe uzanıp yerlerse, forsalıktan kurtulup yere inebiliyorlarmış, ama sürtünmeden ısınıp kor gibi parlayan uzay gemisi de az sonra üzerlerine düştüğü için özgürlüğün tadını uzun boylu çıkaramıyorlarmış.
Tabii her yerde olduğu gibi çıkıntılık yapıp bu tartışılmaz kurama itiraz edenler yok değil; ama eminim senin de çok iyi bildiğin gibi onların iddialarını (dört boyutlu uzayda kedi-tasma bağdaşmazlığı ve bundan yararlanıp fazladan boyutlarda nasıl gezinti yapılabileceği) ve çözümlerini anlayabilmek için tereyağlıkedibiliminin (artık olgular tek bir bilim disiplini yerine multidisipliner yaklaşımla daha iyi açıklanıyor, ör: biyofizik) ""intermediate" ve "advanced" düzeylerini okuyup özümsemiş olmak gerekiyor.

Denizler ve göller neden üstten donar? 

Bunun iki değişik nedeni var. Birincisi, deniz ve göllerin sadece üstten soğuyabilmesi. Havanın sıcaklığı mevsimlerle sürekli değişir. Buna karşın, suyun altındaki yer uzun yıllar boyu aynı sıcaklıkta kalır. Gerçi ara sıra volkanik aktiviteler nedeniyle su alttan ısınabilir, ama alttan soğuması hiç bir zaman söz konusu değil. Bu nedenle, havanın soğuk olduğu durumlarda, su üstten ısı kaybettiği için, suyun içindeki sıcaklık aşağıdan yukarıya doğru azalıyor. En soğuk yer en üstte olduğu için de donma buradan başlıyor.
İkinci nedense biraz daha önemli. Buzun yoğunluğu suyunkinden daha az. Bundan dolayı, suyun içinde
bulunan herhangi bir buz kütlesi, kaldırma kuvvetinin etkisi altında su yüzüne çıkma eğilimindedir. Buna, bir de suyun yoğunluğunun 4°C’de en yüksek değerine ulaştığını ekleyelim. Yoğunluk farkı nedeniyle kaldırma kuvveti etkisini hissettirir. Eğer suyun sıcaklığı her yerde 4°C’nin üzerindeyse, sıcak su yukarı çıkar, soğuk su da aşağı iner (çaydanlıkta kaynayan su gibi).
Ama eğer sıcaklık her yerde 4°C’nin altındaysa, bu defa soğuk su yukarı çıkar, sıcak su da aşağı iner. Bu da donmanın en soğuk olan yerden, yani yukarıdan başlaması anlamına geliyor.
İşte bu nedenden dolayı, buzluğa bir bardak su koyduğunuzda da donma ilk önce tepeden başlar. Bardağın yanlardan ve alttan ısı kaybetmesi bu gerçeği değiştirmiyor. Fakat, donma başlayıp suyun üstünde bir buz tabakası oluştuktan sonra işin rengi biraz değişebilir. Çünkü buz, ısıyı daha zayıf iletir. Bu nedenle, yanlardan ve alttan olan ısı kaybı, üstten olan kayıptan daha fazla olabilir (bu bardağın ısıyı ne kadar iyi ilettiğine bağlı). Eğer bardak kanalıyla gerçekleşen ısı kaybı çok fazlaysa ve soğuk suyun yukarı yükselmesi için yeteri kadar zaman yoksa, bardağın yan ve alt yüzeylerinde de donma başlayabilir. Bu da ilginç bir duruma yol açar: Buzdan bir kabukla paketlenmiş su.
Her durumda suyun ortası en son donar.

Suyu kaynattığımızda neden taşmıyor? Süt, çorba gibi sıvı olan şeyleri kaynattığımızda taşıyor. Bunun sebebi nedir? 

Sütü ısıttığınızda yüzey bir köpük tabakasıyla kaplanıyor ve köpüğün içindeki havanın ısı iletkenliği düşük olduğu için sıvıdan ısı kaybı azalıyor. Kaynayan bir sıvıda, sıvı alttan hızla ısı alır, ısınan sıvı yukarıya yükselir; yüzeye ulaşınca da burada bir miktar ısı kaybeder, sonra da tekrar aşağıya iner vs. Köpük tabakası yukarıdan olan ısı kaybı mekanizmasını büyük ölçüde önlediği için sıvı aşırı ısınmaya başlıyor. Bu da buharlaşmanın hızla artmasına neden oluyor. Fakat buhar yüzeyden kaçamadığı için yeni köpükler oluşuyor. Durum böyle olunca taşma kaçınılmaz oluyor.
Burada önemli olan nokta, ısı kaybının en çok sıvının üst yüzeyinden olması. Kabın yan tarafından olan ısı kaybı o kadar fazla değil. Üst yüzeydeki en önemli soğuma mekanizması bir miktar sıvının (yukarıdaki durumlar için suyun) buharlaşması. Bir sıvıyı buharlaştırmak için büyük miktarda ısı vermek gerektiği için, buhar çıkması sıvının üst yüzeyini oldukça soğutuyor.
Su için aynı şeyin gözlemlenmemesinin nedeni, yüzeye çıkan kabarcıkların köpük oluşturmaması. Bu açıklamayı sınamanın iyi bir yolu, suya bir miktar deterjan ya da sabun katarak kaynatmayı denemek (çok az yeterli olabilir). Bu maddeler suyun yüzey gerilimini düşürdüğü için, köpükler kolayca patlamayacaktır. Yüzeyde oluşan köpük tabakası da eninde sonunda taşmaya yol açacaktır.

Hava embolisi nedir? Teşekkürler. 

“Hava embolisi”, kan damarları içerisine hava girip bu havanın dolaşım yoluyla kalbe, oradan da beyin, akciğer veya diğer hayati organlara gitmesine deniliyor. Belirli bir hacme kadar zarar vermeyen bu durum genellikle yüksek hacimlerde öldürücü oluyor.
Güneşin merkezindeki sıcaklık kaç derecedir? 

Yaklaşık 15 milyon santigrat derece.

Yanan bir mumun ortamda bulunan sigara dumanını azalttığı ya da yok ettiği doğru mu? Nasıl? 

Yanan mum ortamda bulunan sigara dumanını azaltmaz ya da yok etmez. Ancak insanların sigara dumanından daha az rahatsız olmasını sağlayabilir. Çünkü, yanan mumun yaydığı sıcaklık sayesinde mum etrafındaki hava ısınır. Isınan hava yükselir. Bu yükselmeyle sigara dumanı da yukarı doğru yükselir. Böylece, yanan bir mumun olduğu masanın etrafında oturan insanlar, dağınık bir şekilde sağa sola doğru uçuşan sigara dumanından kurtulmuş olurlar. Fakat, duman odadan yok olmaz, yalnızca odanın tavanına doğru yükselir

Tüm dünyada bulunan toplam petrol ve doğalgaz rezervleri kaç yıl sonra bitecek? 

Dünyada halen bilinen petrol rezervleri 2-3 trilyon varil, yani 250-380 milyar ton. 2002 yılı itibariyle yıllık tüketim hızı 3.2 milyar ton.
Bilinen gaz rezervleri 150 trilyon, 2002 yılı itibariyle yıllık tüketim hızı 2.5 trilyon metreküp.

Tüketim hızlarının ekonomik gelişmeyle birlikte artacağı, fakat bu arada yeni rezervlerin de bulunacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla dünyamızın, 80 yıl yetecek kadar petrolünün, 70-80 yıl yetecek kadar da doğal gazının olduğu sanılıyor
Bir haftada neden yedi gün vardır ? Bunun bilimsel bir nedeni var mı ? 

Haftanın yedi gün olması, yapay olarak belirlenmiştir ve hiçbir astronomik temele dayanmaz. Kavramın kökeni genellikle eski Yahudilere ve Kitab-ı Mukaddesteki yaratılış öyküsüne dayandırılır. Buna göre Tanrı, yaratma işini altı güde tamamlamış ve son günde dinlenmişti. Bununla birlikte Sümerlerin ve Babillilerin de haftayı yedi günlük dilimlere ayırdıkları biliniyor. Bu anlamda Yahudiler, haftayı yedi güne ayırma geleneğini Babil ya daSümer uygarlığından almış olabilir. Babillilerin haftayı yedi güne ayırma nedeniyse, o dönemde bilinen beş gezegene Güneş ve Ay’ı eklediklerinde elde ettikleri sayının 7 olmasıydı. Eski Romalılar 10’ar günlük bazen de 8’er günlük haftaları olan takvimler de kullandılar. Ne var ki haftanın yedi gün olması, Güneş takviminin hazırlaması sırasında yeniden kabul edildi. Bir yılın kesin olarak saptanması ve zamanın ölçülmesi bakımından haftanın yedi gün olmasının oldukça yararlı olduğuna karar verildi.

Pusula nasıl oluyor da kuzeyi gösterebiliyor? 

Dünya'da iki tür kuzey vardır: Gerçek Kuzey ve Manyetik Kuzey. Manyetik Kuzey nedeniyle Dünya dev bir mıknatıs çubuğu gibi davranır. Bu dev çubuğun kuzey-güney doğrultusundaki alanı serbest haldeki mıknatısların aynı doğrultuya yönelmesine yol açar. Pusulalarda da mıknatıslı minik metaller kullanıldığından, bunları yere paralel halde tuttuğumuzda bu minik metal çubuklar kuzey-güney doğrultusunu gösterirler. Gerçek ya da harita kuzeyiyle Manyetik Kuzey arasındaki farka "manyetik fark" denir ve bu fark çok küçüktür. Birkaç derecelik fark, haritadan pusula yardımıyla yön bulurken
hesaba katılır.

Kağıt, karton kesmek neden güzelim dikiş makaslarını köreltir?

Kartonların büyük bir bölümünde, özellikle de oluklu mukavvalarda, bir arada tutucu malzeme olarak kullanılan yapışkanların içinde silis bulunur. Zımpara kağıtlarının çoğunun üstünde silisli zımpara yazar. Bu silis aşındırıcı etkiye sahiptir. Bazı kağıtlarda da yine benzer biçimde kil ve kalsiyum karbonat gibi malzemeler kağıdı sertleştirmek, mürekkep emici hale getirmek vs için kullanılır. Bunlar da silis gibi aşındırıcı etkiye sahiptir. Ve bu yüzden de kağıt ve karton kestikçe makaslarımız körleşir.
 
Bugünki 90449 ziyaretçiTıklamalar
Hakkımızda
Teslimat Sartları
Gizlilik Sartları
Kullanım Sartları
Markalar
Hediye Çeki
Kampanyalar
Mail Aboneliği
Copyright © 2016 Derslercix
Tüm Hakları Saklıdır | Bedava-Sitem
Tema: Tasarimkurdu |


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol